HIZIR LOKMASI
HIZIR LOKMASI
Yazan:
Doç. Dr. Hüseyin GÜL
Bu makalede Hızır Lokmasının inançsal temelleri nesnel bir biçimde incelenmeye çalışılacaktır. Tarihsel olaylar ilgili olay ve inançların geçtiği dönemlerle yakından ilişkisi bulunmaktadır.
Hızır Lokması
inancının kökenlerine inilerek tarihsel bir betimleme yapılmaya çalışılacaktır.
Dolayısıyla çağımızın modern düşünce ve değer yargıları ile analiz etmek ve
yorumlamak yerine olay, olgu ve koşulları yaşanılan dönemle ilintili olduğu varsayılarak konuyu olduğu gibi açıklayabilmek temel amaç
olacaktır.
Tarih öncesi dönemlerin temel anlatımlarından en önemlisi söylencelerdir…
Öyle ki, söylencelerle inanç sistemlerinin temelleri
atılmıştır.
Genellikle insanüstü ve doğaüstü kahramanlık anlatıları dolu
kişi ve olaylar işlenir söylencelerde…
Sözlü ve öyküsel anlatımlarla kuşaktan kuşağa günümüze değin
gelmiştir söylenceler.
Bunlardan biri de “Hızır Lokması” dır.
Bu anlatılarda çok tanrılı dönemlerde tanrılara, daha
sonraları peygamberlere, nebilere, krallara, savaşçılara, hatta hayvanlara bile
kahramanlık ve mucizelerden oluşan yetenek ve özellikler yüklenerek işlenmiştir.
Anlatılar, şiirsel bir dille, destanlarla tarih öncesinden
kuşaktan kuşağa aktarılarak günümüze değin ulaşarak topluma tapınım düzeyinde
mal olmuştur…
Gerçekte insan ve doğanın özellikleriyle uyuşmayan, tamamen
inanca dayalı anlatılar genel kabul görmüştür ilgili dönemin toplumlarında…
Tarihsel bir değer ve yazınsal bir sanat olarak kabul
ediliyor bu inançlar günümüzde.
Günümüz anlatılarının kökeni, Nuh Tufanı mitolojisine, neredeyse
altı bin yıl öncesine dayanabilmektedir…
Hızır İsmi
“Hızır”, ‘susuz, kupkuru yerde oturmasına rağmen oturduğu
yerin ansızın yeşillenmesi mucizesini gerçekleştiren kişi anlamında kullanılan’
“Yeşil Adam” anlamında Arapça kökenli bir isimdir.
Hızır’ın temsili görünümü: Nur yüzlü, aksakallı, elinde
asası, beyaz donlu ve yeşil elbiselidir.
Yaygın İslami geleneklere göre de: ‘ölümsüz, darda kalanlara
anında yardımına koşan, ulu ve kutsal’ olduğuna inanılan bir figür olarak kabul
edilir “Hızır”…
Kürt Alevilerde “Xizire Kal” (Yaşlı Hızır) ya da “Xizire
Hespe Boz” (Boz Atlı Hızır) olarak betimlenir. ‘Sare male, bine male, Xizir
kati fe male’ (Evin üstü, evin altı, Hızır girdi bu eve) özdeyişiyle evler
ziyaret edilerek un, yağ, et gibi çeşitli yiyecekler toplanır. Toplanan
yiyecekler pişirilerek lokma olarak katılımcılara dağıtılır.
Hızır’a olan tapınım, Alevi-Bektaşi toplumlarında önemli ve
derinlikli bir anlam içerir.
Kişi: “Ya Hızır” olarak yakarıp dilediğinde ‘Hızır, manevi
bir güç ve destek olarak o kişinin yanı başında ansızın peydah olup yardımına
koşarak bitiverir’ inancı.
Hızır, ölümsüz olarak nitelenir. Bilgelik ve hikmet sahibi
olduğuna inanılır. Çocuğu olmayan kadınların Hızır’ın lokmasını yiyerek çocuk
sahibi olacağına inanılır.
Tarihte bilim ve felsefeye büyük önem veren Farabi
(872-951), İbn Sina (980-1037) ve İbn Rüşd (1126-1198) gibi filozoflar dinsel
şekilcilik yerine ruhsal dünyanın iç derinliklerinin gerçekliğine vurgu
yapmışlardır.
Böylece Ehlî-i Sünnet geleneklerine göre şekilsel olan
salat, secde, rükû, abdest gibi kavramlar Alevi inancında cem törenlerinde
simgesel olarak ve şekle bağlı kalmadan manevi anlamda algılanır.
Bu bağlamda Hızır, insana uzanan Tanrı’nın eli, görünmeyen
yüzüdür. Hızır bedensel olarak değil, manevi bir değer ve kimlik olarak kabul
edilir.
Hızır Orucu
Alevilerce tutulan bir oruçtur Hızır Orucu. Hızır orucunun
tutulması ile ilgili yaygın olarak kabul edilen anlatıya göre:
İmam Hasan ve Hüseyin amansız bir hastalığa yakalanmıştır.
Hz. Ali ve Fatıma, Hz. Muhammed’e (S.A.S) giderek durumu anlatırlar.
Oğullarının şifa bulabilmeleri için Hz. Ali ve Fatıma’nın üç
gün süreyle oruç tutmalarını salık verir Hz. Muhammed (S.A.S).
Orucun birinci günü iftar vaktinde kapılarına bir ‘yoksul’
gelmiş. Yiyecek istemiş. İftar yiyeceklerini ‘yoksul’ a vermişler.
Orucun ikinci günü iftar vaktinde kapılarına bu kez bir
‘yetim’ gelmiş. İftar yiyeceklerini kapılarına gelen ‘yetim’ e vermişler.
Orucun üçüncü günü iftar vaktinde kapılarına bu kez de bir
‘esir’ gelmiş. İftar yiyeceklerini o ‘esir’ e vermişler.
Üç gün boyunca iftarlarını su ile açarak oruçlarını ifa
etmişler.
Üç gün süren bu orucun neticesinde İmam Hasan ve Hüseyin tamamen
iyileşir. Bu durumu babasına anlatır Fatıma Ana.
Hz. Muhammed (S.A.S): ‘İşte kapınıza gelenler kılık değiştirerek
gelen Hızır’dır der.
Bunun üzerine Alevilerde üç günlük Hızır Orucu tutulur.
Hızır, şifa dağıtıcıdır, bolluk ve bereketin, umudun, geleceğin, kimsesizliğin
simgesidir Alevi inancında…
Evli ve çocuklu anne ve babaların iki gün oruç tuttukları da
görülebilmektedir…
Oruçları tam olarak üç gün tutar ve dilek ve duaları kabul
görürse çocuklarına ettikleri bedduaların tutabileceğine inanılır…
Bu inanca göre:
Hızır en uygun olmayan zamanda ortaya çıkar gelir.
Genellikle sümüklü, eli yüzü yaralı, üstü başı yırtık, yamalı, kötü bir
görünümle gelir. Hatta onu gören tiksinir. Kapıyı çaldığında “Beni konuk eder
misin?” der. Ev sahibi onun yüzüne kapıyı kaparsa kaçıp gider. Dolayısıyla o
evin bereketi de kaçar gider.
Bu inancın öğrettiği; elde avuçta ne varsa davetsiz misafire
sunulmalı ve sabırlı olunmalı.
Hızır Lokması
Hızır orucunun son günü Perşembe gününe gelecek şekilde
tutulur. Genellikle şubat ayının 13, 14 ve 15’inci gününe denk gelir Hızır
Orucu. Orucun üçüncü ve son günü olan Perşembe günü cem ibadeti yapılır.
Davul zurna çalınır, sazlar çalınır söylenir, ateş yakılır,
ateşin üzerinden dilek tutularak atlanır. Orucun üçüncü gününde kavut denilen
buğdayın kavrularak öğütülmüş hali ile yağ ve şeker katılarak Hızır’a ikram
edilir. Söylenceye göre Hızır’ın kavutu çok sevdiği yönündedir. Kavut,
paylaştırılır katılımcılara dağıtılır. Ayrıca kurbanlar kesilir, sac kömbe
yapılır, herkesçe paylaşım yapılarak dağıtılır.
Alevi toplumlarında ‘Lokma’ bölgelere göre de çeşitli farklılıklar
gösterebilmektedir.
Mesela:
Malatya, Kahramanmaraş, Sivas, Çorum bölgelerinde ‘Sac Kömbe’…
Elbistan yöresinde ‘Çiğ Köfte’…
Lokma niyetine okutularak dağıtılır…
Sonuç
Farklı toplumlarda farklı biçimlerde ortaya çıkmıştır Hızır…
Gayb erenlerden olduğu inancı yaygındır Hızır. Bu inanışa göre
Hızır, görünmez, anlaşılmaz. Beş duyu ile algılanamaz. Gayb, görülenlerden daha
üstün olarak kabul edilir.
Türkiye’de 5 Mayısı 6 Mayısa bağlayan gece ‘Hıdırellez’…
Ortadoğu toplumlarında ‘Nevruz Bayramı’…
Azerbaycan’da ‘Hızır Nebi Bayramı’…
Anadolu dışında; Rumeli, Balkanlar, Arnavutluk, Batı İran ve
İran’ın Horasan Bölgesi, Kuzey Irak, Avusturya, Suriye, İsrail, Lübnan gibi
ülkelerde de Alevi topluluklarının bulunduğu bölgelerde de benzer tapınım
törenleri yapılmaktadır.
Tüm bu toplumların
farklı zaman ve dönemlerde aldıkları temel başlangıç noktasının Hızır olduğu
inancı genel kabul görmektedir.
Hastalar şifa bulsun…
Darda ve zorda kalanların Hızır yoldaşı olsun…
Dostluk, birlik ve beraberliğimiz daim olsun.
Not: Bu makalenin tamamı yazarın kendisine aittir… Alıntı bir
makale değildir. Unvan, ismim ve soy ismim yazılmak kaydıyla paylaşılabilir…
The Offering of Hızır
Written by: Assoc. Prof. Dr. Hüseyin GÜL
This article seeks to examine the spiritual foundations of the Offering of Hızır (Hızır Lokması) in an objective manner. As with many belief systems, historical events are closely intertwined with the eras in which these beliefs and narratives emerged.
By tracing the roots of the belief in Hızır Lokması, a historical portrayal will be attempted. Rather than analyzing it through the lens of contemporary rationalism or modern values, the primary goal here is to explain the subject as it was lived—within the context of its own time, conditions, and worldview.
The Power of Myth
Among the most vital means of transmitting knowledge in prehistoric times were legends...
Indeed, it was through these myths that belief systems found their foundation.
Legends are often filled with tales of superhuman or supernatural feats, portraying figures and events far beyond the ordinary. These stories were preserved and passed down through oral traditions—narrated generation after generation—eventually reaching us.
One such enduring legend is that of Hızır Lokması.
In these ancient tales, deities of polytheistic traditions, and later prophets, sages, kings, warriors, even animals, were attributed with miraculous powers and heroic traits.
Narrated in poetic language, immortalized in epics, these stories traversed centuries—becoming embedded in society at the level of veneration.
Though they may defy the logic of nature and human experience, such belief-driven narratives were widely accepted in the communities of their time.
Today, they are valued as historical and literary treasures.
The roots of these modern narratives can be traced as far back as six thousand years, to mythologies surrounding the Great Flood of Noah...
The Name "Hızır"
The name "Hızır" is derived from Arabic and means “The Green Man”—one who, even while seated in a barren land, causes greenery to suddenly sprout forth, a symbol of miraculous fertility.
He is traditionally depicted as: radiant-faced, white-bearded, staff in hand, wearing white trousers and green robes.
According to mainstream Islamic traditions, Hızır is believed to be an immortal, sacred figure who rushes to the aid of those in dire need—a venerable and divine presence.
Among Kurdish Alevis, he is revered as Xizire Kal (Old Hızır) or Xizire Hespe Boz (Hızır on the Grey Horse). With the saying:
“Sare male, bine male, Xizir kati fe male” —“Hızır entered this house, from above and below”—visits are made to homes, collecting offerings of flour, oil, and meat. These are cooked and shared as sacred food, known as lokma, among the participants.
The veneration of Hızır holds deep and profound meaning in the Alevi-Bektashi tradition.
When someone cries out, “Ya Hızır!” (Oh Hızır!), it is believed that Hızır appears beside them as an unseen force, offering help in times of despair.
He is said to be immortal—embodying wisdom and divine insight. It is also believed that women unable to conceive may do so after partaking in Hızır’s offering.
Great thinkers such as Al-Farabi (872–951), Avicenna (980–1037), and Averroes (1126–1198) emphasized the inner truths of spiritual experience over the formalism of religious ritual.
Thus, within the Alevi tradition, practices such as prayer, ablution, and prostration are interpreted symbolically and experienced spiritually through the cem ceremony.
In this context, Hızır is perceived not as a bodily figure, but as the unseen hand of God reaching toward humanity—a spiritual essence, a sacred identity.
The Fast of Hızır
The Hızır Fast is a period of fasting observed by Alevis.
According to a widely known tradition, Imam Hasan and Imam Hüseyin fell gravely ill. Their parents, Ali and Fatima, brought their concerns to Prophet Muhammad (peace be upon him), who advised them to fast for three days as a means of seeking divine healing.
On the first evening of their fast, a poor man knocked on their door at iftar time. They gave him all their food.
On the second evening, an orphan came. Again, they gave their meal away.
On the third day, it was a captive who appeared, and once again they shared all they had.
For three days, they broke their fasts with nothing but water.
As a result of this act of devotion, Imam Hasan and Hüseyin were miraculously healed. Fatima told the Prophet what had happened, and he declared,
“Those who came to your door were Hızır in disguise.”
Since then, Alevis have observed a three-day fast in honor of Hızır. He is regarded as the bringer of healing, abundance, hope, and a protector of the forsaken.
In some households, parents with children may fast for only two days.
However, if one completes the full three-day fast and their prayers are granted, it is believed that even the curses of that person may come to pass.
In this tradition, Hızır appears in the most unexpected moments—often as a disheveled, dirty, even repulsive-looking stranger. When he knocks and says, “Will you host me?”—should the householder turn him away, Hızır disappears, and with him, the home’s blessings.
The lesson: one must offer whatever they have to the uninvited guest, and do so with patience and humility.
Hızır’s Offering
The final day of the Hızır Fast is timed to fall on a Thursday—usually aligning with February 13th, 14th, and 15th.
On this third and final day, a cem ceremony is held.
Drums and lutes are played, fires are lit, and people leap over the flames while making wishes. A dish called kavut—made from roasted and ground wheat mixed with butter and sugar—is prepared and offered to Hızır, who is said to have loved it dearly. The kavut is shared among all present.
Animals may also be sacrificed, and sac kömbe (a flatbread cooked on iron plates) is prepared and distributed.
In different Alevi communities, the lokma takes varied forms:
-
In Malatya, Kahramanmaraş, Sivas, and Çorum: Sac Kömbe
-
In Elbistan: Çiğ Köfte
All are shared as offerings and symbols of gratitude.
Conclusion
Hızır appears in different forms across diverse cultures...
He is often seen as one of the mystic saints—a figure who cannot be seen, known, or grasped through the five senses. The unseen (gayb) is believed to be superior to the seen.
In Turkey, the night of May 5th to 6th is celebrated as Hıdırellez.
In the Middle East, similar beliefs manifest during Nowruz.
In Azerbaijan: the Hızır Nabi Festival.
Beyond Anatolia, similar rites and devotions are found in regions with Alevi populations: the Balkans, Albania, Western Iran and Khorasan, Northern Iraq, Austria, Syria, Israel, and Lebanon.
Across these lands and eras, the figure of Hızır stands as the shared spiritual origin.
May the ill find healing...
May those in hardship be guided by Hızır...
May our unity, friendship, and peace endure...
Note: This article is the original work of the author. It is not a translation or excerpt from another source. It may be shared, provided that my full academic title and name are clearly cited.
Yorumlar
Yorum Gönder