ÇÜRÜK NURİ

 

ÇÜRÜK NURİ

 

                                                                                                Yazan: Doç. Dr. Hüseyin GÜL


Yıl 1976,  Eylül Ayı’nın ortalarıydı. Malatya’dan Erzurum’a, Erzurum’dan da Pasinler’e geldim. Pasinler’de İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne uğradım. İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nde Gölçayır Köyü’ne ulaşımın nasıl olduğunu, uzaklığını, kaç hane olduğunu, okul ve lojman durumu gibi sorularıma yanıt aramaya gittim.

 

İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nde bir yetkili:

-‘Hocam sana en iyi Burhanettin İşcan Hoca yardımcı olur’ dedi..

Hemen aynı bina içerisinde maaş işlerimizi de yürüten mutemet Burhanettin İşcan Hoca’ya gittim. Çok sıcak karşıladı. Anlattı Gölçayır Köyüne ilişkin merak ettiğim her şeyi.

Burhanettin Hoca da Gölçayır Köyü’nde beş yıl kadar öğretmenlik yapmış.

En son cümlesinde, Burhanettin Hoca:

-‘Hocam, Ana Cadde boyunca dosdoğru git, yolun sağ tarafında Çürük Nuri’nin dükkânını bul, köyden Pasinler’e gelen tüm Gölçayırlıları orada bulursun. Orada sana yardımcı olurlar’ dedi.

Birkaç esnafa Çürük Nuri’yi sordum. Yardımcı oldular. Kısa sürede buldum Çürük Nuri’nin dükkânını.

 

Sabahın erken saatleriydi. Çürük Nuri’nin dükkânını buldum.

Dükkânın önünde bir tabure üzerinde oturan pardösülü, şapkalı, kısa boylu, seyrek ve çürük dişli birisi oturuyordu. Selam ve hoşbeş seremonisinden sonra kendimi tanıttım.

-‘Çürük Nuri’yi arıyorum. Kim bu Çürük Nuri?’ diye sordum.

-‘Hocam Çürük Nuri benim’ dedi.

-‘Ben Hüseyin Gül, Gölçayır Köyü’ne öğretmen olarak atandım. Sana gönderdi beni Burhanettin Hoca dedim.’

-'Hocam hoş sefa geldin. Her ne kadar bana Çürük Nuri deseler de, benim asıl adım: Nuri Çürük’…

Çay ısmarladı. Bardakta kaşık yoktu. Küçük kesme şekerler vardı. Attım şekerleri çaya, karıştırmak için çay kaşığı yoktu. Sonra bir tükenmez kalem verdi. O tükenmez kalemle çayımı karıştırıp içtim.

Sonra başladı anlatmaya:

-‘Hocam, tüm Gölçayırlılar benim müşterimdir. On dakika sonra gelir arabaları. Tanıştırırım seni Gölçayırlılarla. Merak etme’ dedi.

 

Arada sırada karıştırıyordum ismini söylerken Çürük Nuri’nin…

Bazen ‘Nuri Amca’, bazen, ‘Nuri Çürük Amca’, bazen ‘Çürük Nuri’…

Ama ‘Çürük Nuri’ olarak söylediğimde mahcup hissettim kendimi.

-‘Kusura bakma Nuri Amca, ismini karıştırıyorum. Ne olursun alınma, biraz yorgun, biraz da uykusuzum. Bu yüzden karıştırıyorum ismini’ dedim.

Anlayış gösterdi.

-‘Önemli değil Hocam, yiğit lakabıyla anılır, asıl adım Nuri, soyadım ise Çürük. Yanımda yüzüme karşı Nuri, arkam sıra ise Çürük Nuri derler’ dedi. ‘Ha, unutma Hocam…  Tüm Gölçayırlıların borç defterimde hesabı var. Sana da bir hesap açayım borç defterimden, sana da borç vereyim’ dedi.

Daha sonraları Çürük Nuri’nin dediği gibi yaptım. Çürük Nuri’den borca eşya alır, borç defterine yazdırır, maaşımı aldığımda da kapatırdım borcumu.

Çürük Nuri ile sohbet koyulaşmıştı.

 

-‘Ahan da geldi Gölçayır arabası’ dedi Çürük Nuri.

Arabayı dikkatle süzdüm. Mavi bir minibüs idi. Arka tekerleri çiftli idi. Biraz uzun, biraz da yüksek idi. Minibüsün üzerinde demirden de bir bagajı vardı.

Arabadan inenler doğrudan Çürük Nuri’nin dükkânına doğru yöneldiler.

Tanıştım sırasıyla Gölçayırlılarla… Muhtar: Rıfkı Taşdemir, Şahabettin Örs, Yakup Örs, Nizamettin Albayrak, İhsan Keleş ve ismini hatırlayamadığım birkaç kişi daha vardı.

Yakup Örs minibüsün sürücüsüydü. Minibüsün işletmecisi ise Rıfkı Taşdemir ile Şahabettin Örs idi.

Yakup Örs:

-‘Hocam, öğleden sonra saat üç gibi hareket edeceğiz köye’ dedi.

Saat üçten önce geldim.

Şoför Yakup Örs:

-‘Hocam gel sen öne otur’ dedi.

Öne oturdum. Önü çift kişilikti minibüsün. Hareket etmeye yakın çift kişilik yer oldu dört kişilik. Sıkıştık. Arka taraf daha da sıkışıktı. Araba tıklım tıklım doldu Gölçayırlılarla. On iki kişi kapasiteli arabaya yirmi beş dolayında kişi binmiştik.

Yolculardan hariç eşya da çoktu. Minibüsün iç kısmı ve üstü; un, kepek, yem, tuz ve yün torbaları, gurbetçi yatakları, likit tüp, yağ tenekeleri, boş bidonlar, gazyağı bidonları… ile doluydu.

 

Saat üç olunca minibüs hareket etti Pasinler’de Çürük Nuri’nin dükkânının önünde…

Şahabettin Örs, şoför Yakup’a talimatlar yağdırıyordu.

-‘Şuradan git, sağdan git, yavaş git, şurada dur’ diye...

 

Yaklaşık bir buçuk saat sonra Köprüköy Nahiyesi’ne ulaştık. Orada yarım saat kadar mola verilmişti. Acıkmıştım. Sağa sola baktım, lokanta göremedim. Yakında bir fırın vardı. Fırına gittim. Beş sıcak ekmek ile bir yuvarlak kutu helva aldım.

Getirdim minibüste herkesle paylaştım sıcak ekmek ile helvayı. Mutlu oldular, teşekkür etti yolcular.

Tekrar yola çıktık Köprüköy’den. Çobandede köprüsünden geçerek Yağan Köyü’ne geçtik. Yağanda da mola verildi.. Bir iki yolcu da oradan indi, bindi… Tekrar yola çıktık. Gölçayır Köyü’nün yolu, telefon direklerine paralel idi. Yokuş bir yere geldik. Minibüs şoförü Yakup, çok zorladı çıkmak için.

Şahabettin Örs kızdı:

-‘Zorlama arabayı’ dedi.

Minibüs durdu. Hepimiz indik minibüsten. Kimi sağdan kimi soldan, kimi arkadan minibüsü ite ite yokuşu kurtardık.

 

Bir süre sonra bir hendek vardı. Orada da benzer biçimde minibüsü iteledik, çıkardık…

 

Çürük Nuri’nin dükkânından yola koyulduğumuzda öğlen sonrası saat üç idi. Gölçayır Köyü’ne ulaştığımızda ise akşam saat sekiz olmuştu…


Not: Bu makalenin tamamı yazarın kendisine aittir… Alıntı bir makale değildir. Unvan, ismim ve soy ismim yazılmak kaydıyla paylaşılabilir...


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HIZIR LOKMASI

GRİP OLUNCA NE YAPILIR?